30 Eylül 2011 Cuma

Günden güne eriyen günümüz ilişkileri

Bugünlerde bir huzur var içimde, yüzümde, tebessümümde.. Biraz da öfke ve şaşırma duyusu. Sadece susarak dinliyorum etrafımdaki herkesi, her şeyi. Susuyor ve izliyorum. Ne tepki verirsem yüreğime söylüyorum tepkilerimi, mimiklerim sizlere ömür. Bazen tepkilerimde fazlasıyla ağır olabiliyor bedenime çünkü. O yüzden durup düşünme zamanı diyorum…

Duyuyorum. Hakkımda ne konuşulursa konuşulsun bir bir duyuyorum sessiz konuşmalarınıza rağmen. Fakat sadece gülüyorum, çünkü susan bilir ki konuşursa kimse kaldıramaz. O yüzden sadece gülüyor ve yüreğime tepkimi yansıtıyorum. İnsanlar büyüdükçe olgunlaşmıyorlar, aksine çocuklaşıp daha çok varoşlaşıyorlar bence. Günümüzde kaldı mı arkadan konuşup kazık atmak ya da dost görünüp aslında içten içe karşındakini bitirmek… Kalmaz mı? Gün geçtikçe artıyor. Yapılan kavgalar, tartışmalar, konuşmalar varoşca olup, geride geçmişteki güzel anıları bile bırakmıyorlar sözleriyle, gözleriyle. Bu kadar kolay yani onlar için silmek. Bu kadar basit karalamak bir sayfayı… Bu kadar kolay dostuna iftira atmak ve bu kadar kolay hayatına birini aldığında dostunu silmek, süpürmek olanı biteni. Nedir bu? Bir ego mu? Ya da kendini beğenmişlik mi? Yok yok, bu basbayağı sahtelik! Maskesini sonradan düşüren bir sahtelik. Madem öyle, madem sahtesin; söyle o zaman en başından göster kendini. Ne diye o kadar zaman kendin olmayan bir hayalete bürünmek zorunda kalıyorsun ki? Kasma bu kadar rahatla, gevşe .. Olduğun gibi davran, belki daha çok severim seni bu sahte halinle…

İnsanlar neden hayatımıza girmek için bu kadar çaba sarfederler? Bizim kara kaşımıza kara gözümüze mi, yoksa hayatımızdan çıkmayı planlayıp canımızı acıtmak mı? Aşkta da dostlukta da bunu mu ilke edinirler? Sebepsiz yere kıskanmak, izini kaybettirmek bunun için midir?... İnsanların anlaşılmaz varlıklar olduğunu bilirdim. Fakat hayatımıza girip, hayatımızı mahfedip sonra çekip gittikten sonra; köprünün altından o sular aktıktan, yaşam değiştikten sonra dönmenin manası nedir bilemiyorum. Günümüz ilişkileri… Hem aşk hem dostluk hemde aile. Çok vasat bir durumda. Etrafıma şöyle bir bakıyorumda, hem aşk ilişkileri hemde dostluk ilişkilerinin sahteliklerini görmekle hiç zorlanmıyorum. Çok seven de aldatıp terk edebiliyor hiç sevmeyende. Ya da çok seviyor gibi görünüp sonradan maskesi ortaya çıkan da olabiliyor. İşte benim sitemim de bu! Neden maske takmak zorunda insanlar? Neden dostum deyipte sırtından bıçaklamaya hazırlanıyorlar? Ya da neden seni seviyorum, ömür boyu seninleyip deyipte yarı yolda bırakıyorlar? Anlamıyorum…

Her insan bir olamaz tabiki, ama her insan karşısındakini acıtacak kadar gaddar da olamaz. Bazen kendimde artıyorum suçu, çok yüz verdim diye; bazen de neden suç bendeki ne kötülük yaptımda bunları görüyorum diyorum. Hiç kırmasanda bir insanı bazen insanlara fazla iyilik ters tepki yaratıyor. Yaşasın kötülük demeye bırakıyor yerini. Yazık… Günümüzdeki her şeye yazık der oldum. Yapılan savaşlar, insanlar arasındaki gerginlik, bozuk ilişkiler vs. her şey bozuluyor gittikçe dünyada! Anlam veremediğimiz ve veremeyeceğimiz gibi…

22 Eylül 2011 Perşembe

1 Milyon Çocuk Burada!

Türkiye’nin en çok tercih edilen çocuk ve gençlik portalı Tipeez.com, iki yıldan kısa bir zamanda 1.000.000 üyeye ulaştı!

Her hafta birbirinden çeşitli aktiviteleri ve eğlenceli sürprizleriyle dijital neslin nabzını tutan Tipeez, hem 18 yaş altı çocuk ve gençlerin, hem de ebeveynlerin ilk tercihi olmayı sürdürüyor. Üyelerinin yaratıcılıklarını ve ifade yeteneklerini geliştirmeye yönelik ödüllü yarışmaları, eğlenceli oyunları sayesinde portal, kısa sürede tam 1.000.000 çocuğun uğrak yeri haline geldi. Gece 22:00’de kapanan sohbet odaları, deneyimli moderasyon ekibi, ebeveyne kontrol yetkisi sağlayan özel sistemi, kaba ve müstehcen konuşmalara izin vermeyen patentli programıyla Tipeez.com’da, birbirinden farklı birçok güvenlik önlemi mevcut.

Çocuk ve gençlere, özenle tasarlanmış güvenli bir ortamda bilinçli internet kullanımı tecrübesi yaşatan portalda sürekli güncel haberlerin yayınlandığı bir haber kanalı da mevcut. Bu haber kanalı aracılığıyla Tipeez, üyelerine haber okuma alışkanlığı kazandırmakla kalmıyor, aynı zamanda gündemdeki gelişmeleri yorumlamaya ve sorgulamaya da teşvik ediyor.

Siz de geç kalmadan Tipeez Dünyası’nı keşfetmek için tıklayın!


Bir bumads advertorial içeriğidir.

Bu video Adobe Flash Player'ın son sürümünü gerektirmektedir.

Adobe Flash Player'ın son sürümünü indirin.

10 Eylül 2011 Cumartesi

Günümüz çocuklarının gerçeği "İNTERNET"

"...Kendime bir şey itiraf etmem gerekiyordu. Birkaç gün önce, Kerem’in babasıyla dışarı çıktığı ender Pazar günlerinden birinde bilgisayarını açtım. Nelerle ilgilendiğini görmek istedim ve dehşet verici bir dünyayla karşılaştım. Ergenlik çağında bir erkek çocuğuna sunulan ne kadar çok porno film olduğunu görüp hayretten hayrete düştüm… Bu eylemlerde sevginin, şefkatin hiçbir yeri yoktu. İnsanlığın temel ilkelerine aykırı bir şiddet ortamıydı burası…
Sonra oğlumun üye olduğu bazı sitelere girdim. Şifre gerektiği için hepsini ayrıntılı inceleyemedim ama dehşetle fark ettim ki gençlere kolay intihar yöntemleri öğretmekten bomba yapımına kadar her şey vardı bu sitelerde. ‘Değer’ diye bildiğimiz her şeyle dalga geçiliyor, nihilist, boş ve yaşamaya değmeyecek bir dünya modeli çiziliyordu…” *
Çocuklarda, gençlerde dünyamızı temsil eden ve geleceğimizi kuracak olan varlıklar. Bende gencim, 21 yaşında üniversitede okuyorum fakat 40 yaşındaki bir kadının edindiği tecrübe kadar olmasa da yaşamış ve görmüş gibiyim. Öylesine zayıf ve karakteri oturmamış gençler var ki, onlarla birlikte aynı ortamda olduğum çok olmuştur. Kararlarını veremeyecek nitelikte, şimdiki zamanın medyasının ve internetinin modasının getirdiklerini örnek alarak yetişiyor. 17 yaşında da arkadaşlarım var 27 yaşında da arkadaşlarım var. Kimisi 17 de olgun ve kendini yetiştirmiş, kimi de 27 ye gelmiş ama boş gelmiş… Kimisi kendini bir gruba adamış isim vermemek gerekirse, kimisi ise başka bir yol çizmiş o yoldan ilerliyor. Üniversitede çok görüyorum. İstanbul’a şehir dışından gelmiş kızlar erkekler, bir ayda bambaşka insanlar oluyorlar. Bunların eserlerinin sahiplerinin hepsi aileler. Aile yetiştirmesinin eksik olduğu, aileden ayrı kalınca ortaya çıkıyor. Bazı dostlarımızla sohbet ederken ‘babam benle bu yaşıma kadar hiç ilgilenmedi, annemse kendi hayatıyla haşır neşir’; kimisi ise ‘aile sevgisi görmedim ki hep sokaklarda orda burada büyüdüm’ dediler. Ağlaya ağlaya anlattıkları bu hikayelere içim parçalanarak dinledim. Öylesine acı ki yeni nesilin böyle büyümesi… Yazık dedim sadece. Sırf ilgi ile olmuyor tabi ki. Çok ilgi gösteren ailelerde gördüm. Çocuğunun bir dediğini iki etmeyen. Fakat bu çocuklarda başka şeylere merak salarak, her dediklerinin olduğu bir dünyada onlara yönelerek büyür ve yetişirler. Anlaşılan bunun ortasını bulmak çok zor.
Ortasını bulamayan ailelerin çocukları da internet ve çeşitli sosyal sitelerde buluyor soluğu. İnternet gerekli bir teknoloji tabiki. Fakat çocuklar ve gençler bu gerekliliği artık zorunlu ve olmazsa olmaz olarak kullanıp abartabiliyorlar. Telefonlardan giriliyor ve gittikleri her adımda internet ve sosyal siteler yer alıyor. İşte tüm bu anlattıklarımın sebebinin altında sevgi eksikliği ve içine düştüğümüz boşluk yer alıyor. Her şeyini gizlesende saklasanda, olgun bir insan olsanda internette kesinlikle yeni insanlarla tanışabiliyorsun. İçindeki boşluğu da bu tarz ilişkilerle dolduruyorsun.
Aile sevgisi bir çocuğun doğuşundan başlar ve devam eder. Fakat günümüz aileleri o çocuğu büyütür ergenliğe geldiğinde “koca adam oldun artık kendi ayakların üstünde dur” sloganıyla kendi haline bırakır. Halbuki o çocuğun en çok ilgiye sevgiye ihtiyacı olduğu andır. Koca adam olsa da, isterse 50 yaşında olsa da bir insanın gidebileceği yerdir aile. Aileler ayrı olsa bile. İşte bu yüzden kimi gencimiz vahşetin içine atıyor kendini; Çeşitli filmler, gruplar, siyasi olayların içine atıyor, kimisi de yanlış insanlarla tanışıp onların içine düşerek harcıyor kendini. İlgisiz ailelerin çocuklarına sevgi veren teknoloji bence internet. Günümüzün acı veren olayı bu.
Geçenlerden bir komşumuzun söylediği cümle içimi o kadar acıttı ki, “Kızım bilgisayar başından ayrılmıyor. Aman aman dışarı çıkıp onunla bununla gezeceğine bilgisayar başında otursun daha tehlikesiz” dedi ve içim yandı resmen. Üstelik bir kız çocuğuydu. İtina ile yetiştirilmesi gerekirken… Asıl tehlikenin farkında değildi komşumuz, ama bize laf düşmezdi. Bize mi soracaktı çocuk yetiştirirken. Her insan aile, her insan baba, her insan da anne olamaz derlerdi büyüklerimiz. Gerçekten öyle. Ailelik yakışında olsun lütfen. Bir yuva kurarken kendinizi değil ilerde olacak çocuklarınızı nasıl yetiştirirsiniz bunu düşünerek yuva kurun. Çocuk kolay iş fakat onu büyütmek o kadar zor ki… Sevgi vermek bu kadar zor, size göre tabi.
İnterneti gerekli olduğunda ve yararlı işler için kullanalım gençler. Geleceğimiz bizim elimizde!

Not: * Hikaye, Serenad - Zülfü Livaneli kitabından alıntıdır.

4 Eylül 2011 Pazar

Beceriksizdik


Ayrılıkta, aşkta, sevgide kutsaldır dedik ama kutsallığa yakışır bitiremedik. Beceriksizdik sevme konusunda, ayrılık ise tam bir muamma! Neden? Çok mu zor sevebilmek şu yüreğimi? Bu kadar acı çektirmek hak mı bana? Bir de biz evleneceğiz de, yuva kuracağız... Çok zor! Aşkta da, sevgide de beceriksiziz kabullen bunu. Sevdiğimiz halde "bitsin" diyorsak...

Aşkı da yok ettik.. Aşkı da oyuncak ettik elimizde. Yüreğimizle alay ettik, hor gördük, küçümsedik. Halbuki mutlu olmak elimizdeydi mutlu bir hayat kurabilirdik. Yaşanan her bir güzel anıyı yok saydık, yaşanmamış bildik... Peki biz neyiz? Kimiz biz? Aşkı ağlatacak kadar değerli madenler miyiz? Aşka yazık edecek kadar değerlimiyiz? Yüce miyiz? Aşk bizde olmaya yakışmadı, "haketmediniz beni" dedi isyan bayrağını çekerek. Bağırdı, çaüırdı... Haklıydı. Kirlettik çünkü. Aşkın diplomasını alamadık. Okuduk ama yarıda bıraktık okulu! Bitiremeden pes ettik, kuyruğuna gelmişken. Uçtu gitti şimdi ellerimizden!

Yeniden uğrar mı sokaklarımıza aşk sence? Yeniden sevebilir miyiz birbirimizi? İstiklal'de elele, göğsümüzü gere gere dolaşır mıyız? Ya da... Neyse !

Konuşmak yersiz artık, aşk "susun, kesin sesinizi" diyerek ağlıyor. Bu kadar çok severken aşkı neden incittik sence? Neden ayrıldık? Bu ne biçim son böyle... Bitti hikayemiz... 

3 Eylül 2011 Cumartesi

Uyuyamama Hastalığı ( insomnia ) ve Çözümleri


Ramazan nedeniyle bir çok genç nesil sahura kadar uyumamıştır buna eminim. Çünkü bende bu insanların içindeyim. Yalnız değilsiniz yani. Zaten yaz ayları havadan mıdır bilemem ama sabahlara kadar uykusuz gelmez. Televizyon izler, benim gibi kitap okur veya yazı yazar ya da başka uğraşlar.. Fakat kimse uyku düzeninin bozulduğunu idrak edemez. Bunun cezasını ramazandan sonra çekeriz işte. Şu sıralar 3 gündür gözümü kırpmamış biri olarak karşınızdayım. İlginç ama uykum bir türlü gelmiyor ve sabaha kadar ya kitap okuyorum ya da yazı yazıyorum. Aşık olduğum iki şey yani. Bu yüzdendir ki uyuyamama hastalığını ve neden uyuyamadığımızın nedenlerini ve tedavisini araştırdım. İnsomnia (uyuyamama hastalığı) olan bu uykusuzluk; stres, ruhsal bozukluklar, çevresel rahatsızlıklar, çeşitli rahatsızlıklar nedeniyle kullanılan ilaçlar vs. gibi etkenler sebebiyle oluşmaktadır. Bunun baş faktörü aslında strestir. Hepimizin elinde olmadığı gibi bazı şeyleri kafaya taktığımızda kendimize zarar veriyor olmanın farkındalığını yaşasak da stresin içinden çıkamıyor haldeyiz. Bunun yanında; astım, kronik vücut ağrıları, kalp çarpıntıları, kronik stres ve depresyon insomnia'yı etkilemektedir. Düzenli uyku saatinin varlığı ve uzun süreli uyumalar, ertesi güne dinlenmiş hale gelerek uyanacağımız anlamına gelmez. Yetişkin bir bireyin her gece 7 - 8 saat uyuması gerektiğini hepimiz biliyoruz. Ancak bireyden bireye farklılık gösteren dinlenme süreci kişinin uyku uyuma süresini değiştirir. Şimdi size bu hastalıkla ilgili biraz bilgi vermek istiyorum.
İki türlü insomnia çeşiti vardır. Akut insomnia ve Kronik insomnia.
Akut insomnia; insomnianın kısa süreli görülmesi demektir. Genelde stresli bir günün ardından ya da ruhsal geriliminin yüksek olduğu günlerde kendini gösterir. Genelde 1 ya da 2 gün süren bu düzensizlik, kendimizi daha iyi hissettiğimiz ana kadar devam eder. Benimki de böyle bir uyku düzensiliği olduğunu düşünüyordum. Stres, sıkıntı ve üzüntü bu tip hastalığa yol açar. Aynı zamanda 4 haftayı bulan Akut insomnia bulguları da vardır.
Kronik insomnia; 1 ay yada daha fazla süren uyku düzensizliğine denir. Akut insomnia'ya nazaran kronik insomnia doktor yardımı gerektirir. Bu tarz hastalığın ana sebebi büyük çapta bir depresyonun varlığıdır. Gündüz devamlı uyku halinin varlığı, bunu takiben bazı rahatsızlıklar, enerji azalması, isteksizlik ve konsantrasyon zorluğu gibi günlük hayatı zorlaştıran belirtilerinin varlığı bilinmektedir.
Akut insomnia genellikle herhangi bir tıbbi yardım gerektirmez. Kişi rusal gerginliğini yenebildiği anda bu hastalığı da yenmiş olur. Kronik insomniada, doktor tarafından ilk önce atılacak adım uykusuzluğa sebep olan nedenlerin araştırılmasıdır. Uykusuzluğun önüne geçmek için çeşitli meditasyonlar ve uyku saati değiştirme yolları önerilmelidir. Uyumadan önce yapılacak derin nefes egzersizleri, meditasyon ve hafif kas açma hareketleri, zihni rahatlatacak, kasları gevşetecek ve stresi atmanıza yardımcı olacaktır.
Bunun yanında doğal tedavilerle de rahat uyku çekebilir ve stresi azaltmanız için sakinleştiri bitkiler ile çay yapıp içebilirsiniz. Bitki çayları bu konuda başrol oynamaktadır. İşte size rahat bir uyku için önerebileceğim çay tarifleri
Rahat uyku için2 tatlı kaşığı gül yaprağı, 1 tatlı kaşığı nane, 1 tatlı kaşığı yasemin, yarım tatlı kaşığı tarçın, 1 tatlı kaşığı pelin karıştırılarak bir süzgeçle bardağın üzerine koyulur. Üzerinden 1 bardak kaynamış su dökülerek içilir.
Uykusuzluk için: 1 tatlı kaşığı mine çiçeği yaprağı, 1 tatlı kaşığı papatya, 1 tatlı kaşığı kuru nane karıştırılarak kaynar su eklenir. 8 dakika bekletildikten sonra süzülerek içilir.
Stres azaltıcı çay: Stresi azaltır, bel ve boyun bölgelerini gevşeterek uyku getirir. 1 tatlı kaşığı taze nane, 1 tatlı kaşığı papatya, 1 tatlı kaşığı aynisefa çiçeği karıştırılarak kaynar suda 10 dakika bekletilir. Bal, şeker, krema gibi şeylerle tatlandırılarak içilir.
Rahatlatıcı çay: Yatıştırıcı, huzursuzluğu gideren ve aynı zamanda uyku veren bir çaydır. 1 tatlı kaşığı papatya, 1 tatlı kaşığı lavanta, 1 tatlı kaşığı melisa, 1 tatlı kaşığı mercanköşk, 1 tatlı kaşığı mine çiçeği, 2 bardak su bir tencerede kaynama noktasına kadar bekletilir. Ateşten alınıp soğumaya bırakılır. Ilık ya da soğuk olarak gün içinde tüketilir. Buzdolabında saklanabilir.
Uyku çayı: 2 tatlı kaşığı şerbetçiotu, 1 tatlı kaşığı lavanta, 1 tatlı kaşığı biberiye,1 tatlı kaşığı kekik, 1 tatlı kaşığı pelin otu, 1 tatlı kaşığı adaçayı karıştırılarak bir demliğe koyulur ve bir bardak soğuk su eklenir. 3 dakika kaynatıldıktan sonra süzülerek içilir. Çok miktarda hazırlanarak saklanabilmektedir.
Sorularınız varsa yardımcı olabildiğimce olabilirim. Hepinize sağlıklı, düzenli uykulu ve stressiz günler diliyorum
Sevgilerimle